Büyük Torbalı

144

REKLAM ALANI

(728x90px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.
144
497 Görüntüleme
24 Haziran 2015 - 8:29
REKLAM ALANI

(300x250px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.

YAZIMIN başlığına bakıp, “bu neyin numarası böyle” diye düşündüğünüzü biliyorum. Fazla yormayın kafanızı. Hemen söyleyeyim. 2015 yılında, kayıtlara geçen “kadın cinayeti” sayısı 144. Yani, Milattan sonra (MS) 2015 yılında ve sadece ilk 6 ayda. Nerede, diye sormayacağınızdan eminim, tabi ki Türkiye’de, bu güzel memleketimizde. Adalet Bakanlığı verilerine göre, ülkemizde işlenen kadın cinayetleri, 2002 ile 2009 yılları arasında % 1400 artış göstermiş. Örneğin, 2002’de “öldürülen kadın” sayısı 66 iken, 2004’te 164, 2005’te 317 ve 2007’de ise 1011 rakamına ulaşmış. 2013’te 237 kadın, şiddet nedeniyle yaşamını yitirmiş. Kısaca “Kıbrıs Savaşı” diye bilinen Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 498 şehit verdiğini düşünecek olursak, ülkemizde işlenen kadın cinayetleri sayısı kafaları karıştıracak boyutlardadır. “Milattan Sonra 2015” dememdeki amaç, İslâmiyet’ten önceki Arap dünyasının içinde bulunduğu “Cahiliye Dönemi”ne gönderme yapmak ve o dönemde yaşayan kadınların dünyasını kısaca hatırlatmaktır. O tarihten bu yana bakınca ve geçen yılları da hesaba katınca kadın açısından bir arpa boyu bile yol alınmadığını söylemek fazlaca insafsızlık olmaz bence. Çünkü o devirde ne “Aile ve Kadından Sorumlu Bakanlık” ve Bakanı vardı, ne de “Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü”. Peki, bu mekanizmaların oluşturulmasına rağmen, ülkemizde kadın cinayetlerinin giderek artış göstermesinin nedeni nedir sizce? “Kadın-erkek eşitliğine inanmıyorum” diyen devlet büyüklerimizin varlığı olabilir mi? Kadını değersiz bir varlık ya da ikinci planda insan olarak görmeye alıştırılmış bir toplum olmamızın bunda bir etkisi var mıdır? Peki, Meclis kürsüsünden atılan “pembe nutuklar”ın kulağa hoş gelen sözler olmaktan öteye geçememiş ve ilgili birimlerin bu konuyu yeterince ciddiye almamış olmaları mümkün müdür? Kadın cinayeti sayısındaki artışta, kadının bir çocuk doğurma aracı olarak görülmesi ve özgür dünya ile mahalle baskısı arasına sıkıştırılmasının da bir payı yok mudur sizce? Uygulamaya koyulmadığı için sadece sözde kalan kadın politikalarının, bir baş örtüsü konusunda harcadıkları çabayı ve yitirdikleri zamanı, ekonomiyi iyileştirme yolunda kullanmayan politikacıların hiç mi günahı yoktur sizce? Daha bitmedi. “Kadının yeri evidir” diyerek, kadını sadece çocuk doğurup büyüten bir varlık olarak gören ve çalışmasına karşı olan “milletvekilleri”ni Meclis’e gönderen seçmenin hiç mi payı olmayacak bu gidişte? Cinsiyet ayrımı yapılmaksızın, cinayetin her türlüsü toplumsal bir facia ve yüz karasıdır. Sözde işleniş nedenlerine bakıldığında, ülkemizde yaşanan kadın cinayetlerinin temelinde “cehalet” maalesef önemli bir yer tutmaktadır.

Hazreti Peygamberimiz (SAV)e gelen ilk vahiy “İKRA” yani “OKU” değil midir? Yıl 610. Yer Hira Mağarası. Şimdi ise yıl 2015 ve yer Türkiye. Bugün neredeyse tamamı Müslüman olan ülkemizde Kur’an-ı Kerim’in bu ilk emrine ne kadar uyuluyor? Giderek “okuyan” değil, “seyreden” bir toplum olmadık mı? Kaç çocuğun elinde “akıllı telefon” değil de “kitap” görüyorsunuz? Kaç kadınımız televizyonda neye hizmet ettiği bilinmez “evlilik” ya da sözüm ona “kadın” programları izlemek yerine kitap ya da gazete okumaktadır? Okuyan değil, önüne bırakılanı seyreden, olayların sebep-sonuç ilişkilerini düşünmeye kafa yormayıp sadece kendisine söylenene inanmakla yetinen, başa gelen her türlü olayı “kader” kelimesine sığdırma tembelliğinde bulunan insanların yaşadığı bir ülkede sadece cinayetler değil; giderek, yolsuzluklar, hırsızlıklar, rüşvet alıp vermeler ve bunları örtbas etme çabaları da sıradan olaylar gibi değerlendirilmeye başlanır ki işte o zaman (yani bu zaman) o toplum için tehlike çanları olanca gücüyle çalmaktadır. Bu durumdan öncelikli olarak etkilenen insanlar bu sesi duymaz iken, bu çanların sesi dışarıdan çok iyi duyulmakta ve eller ovuşturulmaktadır. Peki, geçen bunca sene içerisinde, ülkenin Milli Eğitim Bakanlığı, bu uğurda kaç yararlı adım atmıştır? Yoksa hiçbir şey yapmamış mıdır? Sınav sayısını ve isimlerini değiştirmekle ne amaçlanmıştır? Var olan eğitim sitemi üzerinde günümüze uyarlamalar ve iyileştirmeler yapmak yerine, sistemi kendi siyasi düşünceleri doğrultusunda değiştirip, sonra da vazgeçen siyasiler vatandaşa neler kaybettirmiştir? Gelecek yazımda bize “akıllı tahta” değil, “akıllı öğretmen” gerektiğine değineceğim. Ben bu yazımı hazırlarken 144 olan “kadın cinayeti” sayısının, siz bu yazıyı okuyuncaya kadar artmamasını diliyorum. Saygılarımla.

REKLAM ALANI

(728x90px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.
PİYASALARDA SON DURUM
  • DOLAR
    -
    -
    -
  • EURO
    -
    -
    -
  • ALTIN
    -
    -
    -
  • BIST 100
    -
    -
    -
KÖŞE YAZARLARI
Hava durumu
İMSAK-
GÜNEŞ-
ÖĞLE-
İKİNDİ-
AKŞAM-
YATSI-

Tüm Hakları Saklıdır. Torbalı Web