Eskiden, hükümdarlar kıyafetlerini değiştirerek halkın arasına karışır, onların dertlerini halktan biriymiş gibi dinlerlermiş. Bu arada değişik sorular sorarak halkın bilgi seviyesini de kontrol eder böylece bilmesi gerekenleri, net olarak birinci ağızdan öğrenirlermiş.

Hükümdar yine bu şekilde teftişe çıkmış. Değişik mekânlarda kontroller yaptıktan sonra saraya dönerken yolları üzerinde bulunan bir un değirmenine de uğramak istemiş.

Değirmenden içeri girince yaşlı bir değirmenci ile karşılaşmışlar. Hükümdar selam vermiş, hal hatır sormaya başlamış. Değirmenci hükümdarı tanımadığı için bir taraftan işiyle meşgul oluyor bir taraftan da hükümdara cevap veriyormuş.

Hükümdar önce buğdayları ne kadar ücret karşılığında öğüttüğünü, bir teneke buğdayı kaç saatte öğütebileceğini, aynı buğdayın ne kadar fire vereceğini, neler yaparsa kaliteli un elde edeceğini sormuş. Değirmenci bütün bu sorulanlara büyük bir sabır içtenlikle cevap vermiş. Hükümdarı tanımadığı için onun bir müşteri olacağını düşünüyormuş.

DÜNYA İŞLERİ TAMAM BİRAZDA AHİRETTEN SORALIM

Hükümdar,  aldığı bu olumlu cevaplar karşısında memnun olmuş. “Dünya işlerinde oldukça tecrübeli ve bilgilisin, birazda ahret işlerinden soralım” deyince değirmenci biraz ürkmüş, şüphelenmiş ama yapacak bir şey kalmamış, çaresiz sorulanları cevaplamaktan başka çare yokmuş.

Hükümdar “Söyle bakalım edille-i şer-iyye ne demektir ve kaçtır? Kazandığın unun ne kadarını zekât vermen gerekiyor? Değirmenin zekâtı ne kadar? Allah nerededir? Allah’ı nasıl bilir nasıl tanırsın? Sıfatı zatiye, sıfatı sübutiyye kaçtır? Değince değirmenci “Vallahi bu dediklerinin ne olduğunu ne duydum ne de gördüm.  O dediklerinin bana lazım olup olmayacağını da bilmiyorum” demiş.

Bu cevaplar karşısında oldukça sinirlenen hükümdar “Dünya hayatına lazım olan her şeyi ezberlemişsin, takır takır söylüyorsun. Ama ahret hayatına gelince tık yok. Hatta sana lazım olup olmadığından bile haberin yok. Sen sadece bu dünya için mi yaratıldın. Dünya hayatı kısa ve geçicidir. Ahiret hayatı ise gerçek hayattır ve sonsuzdur. Nasıl bu kadar umursamaz olabiliyorsun? Alın bunu hapse atın aklı başına gelsin” diye gürlemiş. Ellerini bağlayıp yola koyulmuşlar.

BANA SORUN HÜKÜMDARIM

Biraz ilerlemişler on dört, on beş yaşlarında bir çocukla karşılaşmışlar. Çocuk koşarak değirmenciye sarılmış, “Baba ne oldu ne suç işledin de senin elini kolunu bağladılar?” demiş. Bunun üzerine hükümdar çocuğa “Senin baban üç günlük dünya hayatına ait her şeyi biliyor ama dini konularla pek ilgisi yok. Ne sorduksa tek cevap alamadık, cezasını çekmeli” demiş.

Çocuk “Aynı soruları bana sorun” sorun demiş. Hükümdar aynı soruları çocuğa yöneltmiş. Çocuk  “Edille-i şeriyye, dini konularda başvuracağımız kaynaklardır. Dört tanedir. Allah’ın kitabı Kur’an, peygamberin sünneti, İslam alimlerininicması, yani fikir birliği, ve Bilinmeyen konuların din alimlerince benzer konulara kıyas yapılmasıdır. Allah biz her neredeysek bizimle beraberdir. Allah’ı ancak Onun sıfatları sayesinde tanıyabiliriz. Onun her ismi bir sıfatının göstergesidir. Ama bu sıfatlar on dört başlık altında özetlenmeye çalışılır.” Diye devam ederken hükümdar sözünü kesti ve dediki “ Seni tebrik ederiz. Fakat baban cezasını çekecek.

Bunun üzerine çocuk “İlla da bir suçlu arıyorsanız, babamın babasını bulunuz onu cezalandırınız. Çünkü o çocuğuna bu tahsili yaptırmamış. Babam görevini yapmış beni okutmuş, babam suçsuzdur. Bu akılcı cevap karşısında hükümdar, değirmenciyi affetmiş, çocuğa da bir kese altın verip sayrına dönmüş.

Sevgili dostlar! Değirmenci gibi aklanmak istiyorsak çocuklarımızı sadece dünya malınayönelik değil, dinini de öğreterek yetiştirelim. İlçemizde hem İmam Hatip ortaokulu, hem de lisesi var.Ve diğer liselere göre yükseköğrenimde diğer liselere oranla daha çok başarılılar.   Bu yıl Kız İmam Hatip Lisesi de açıldı. Haberiniz yoktur diye hatırlatıyorum.

Öldükten sonra da beklentimiz varsa ki, elbette var. Öyle ise çocuklarımızı İmam Hatipleri tercih ettirerek iyi bir yatırım yapalım, derim.  Hayırlı cumalar.