Büyük Torbalı

Sürü–cü

“SÜRÜ” bir Yılmaz Güney filmi. 1978 yılında çekilen ödüllü bir Türk filmi. Konumuz bu film değil tabi. Sürü sözcüğü her ne kadar hayvan topluluklarını çağrıştırsa da, çokluk belirtmek için de kullandığımız bir sözcüktür.

REKLAM ALANI

(728x90px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.
Sürü–cü
Armağan KARS( a.kars@buyuktorbali.com )
786 Görüntüleme
16 Kasım 2016 - 8:18
REKLAM ALANI

(300x250px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.

 Pazarda bir sürü insan gördüm, deriz mesela. Pir Sultan Abdal ise, şöyle diyor bir dörtlüğünde: “Uyur idik uyardılar, diriye saydılar bizi. / Koyun olduk ses anladık, sürüye saydılar bizi.” Ben bugünkü yazımda bu sözcüğe bir “cü” ekleyerek, “sürücü” konumuza değineceğim. Yani, eskiden çokça söylenen biçimiyle “şoför”. Hala da kullanırız bu sözcüğü, belki de Fransızcadan dilimize geçtiğini bilmeden. Artık “sürücü” diyoruz. “Ehliyet” yerine de “sürücü belgesi”. Belgede sorun yok da gördüğüm kadarıyla “sürücü”de sorun var. Çünkü araçları belge kullanmıyor. Öyle olsa, sürücü hatasından kaynaklanan kazalar söz konusu olur muydu? Memlekette sürüyle sürücü var. Herkes “sürücü” maşallah. Peki öyle ama, herkes adam gibi kullanıyor mu altındaki taşıt aracını? Kurallara uyuyor mu mesela? Davranışlarımıza yön veren ve uyulması gereken ilkelere “kural” diyoruz. Bir toplumda, bir düzende uyulması gereken kuralların, ihtiyaçtan doğduğunu ve düzenli bir yaşam sürmeye yardımcı olmak amacı taşıdığını hepimiz biliriz ama, “kurallar, çiğnemek için yapılmıştır” diye böbürlenen “magandalar” da bizimle aynı toplumda yaşıyor maalesef. Yol verme tartışmasını cinayete vardıranlar uzaydan mı geldi sanıyorsunuz? Aramızda yaşıyorlar. Sabır, saygı ve hoşgörü en çok da “trafik”te ihtiyacımız olan değerli özelliklerdir ama, direksiyon başına geçince bu önemli değerleri unutuveriyoruz. O nedenle asılıyor yollara boy boy “trafik canavarı olmayın” tabelaları. Trafik uyarı ve bilgilendirme levha ve işaretlerinin olduğu yerde bu tabelalara gerek duyulması kadar garip  bir çelişki olabilir mi? Bu tabelaları koyanlar da iyi biliyorlar ki yollarımız “canavar” dolu. Utanılacak şeylerle övünmeyi marifet saymak, bir toplum için en büyük “ayıp”tır aslında. Tam aksine, kurallara uydukça olgun bir birey olunduğunun bilincine varmalıyız artık. “Kural” yoksa “kaos” vardır, kargaşa vardır. Trafik ışıklarının ya da görevli memurun olmadığı işlek bir kavşakta araç kullanmanın zorluğunu hangimiz yaşamıyoruz ki? Bir futbol maçında kural ihlalinin cezası en fazla bir “kırmızı kart” olur, oyundan atılırsınız. Trafikte kural tanımamanın son noktası ise maalesef “kırmızı kan”dır. Oyundan değil, hayattan atılır insan. Bu yüzden ocaklar sönüyor, yürekler yanıyor ülkemizde. Yaşadığımız ilçede on günde on kişinin trafik kazasında ölmesinin faturasını “kader”e kesmek insaflı olur mu hiç?

Yeşil ışığı beklemeden kornanın tepesine çıkana ödül mü veriyorlar sanıyorsunuz? Arkamızdaki trafiğin normal olduğu durumlarda öndeki sıkışıklığı rahatlatmak adına birilerine yol versek kıyamet mi kopar? Önümüz kış. Yollarımız çukur dolu. Yayaları ıslatmamak için yavaşlarsak kabalık mı etmiş oluruz? Yolcu indirirken yol ağzı yerine birkaç metre ileride durmak sadece birkaç saniyemizi alır ve başka sürücüleri engellememiş oluruz. Araçların ışık sistemleri bir dildir aslında. Diğer sürücüleri ve yayaları bilgilendirmeye ve uyarmaya yarar. Bir tür “iletişim” aracıdır yani. Sağa, sola dönüşlerde kullanılan sinyal kolları “dekor” olsun diye mi konulmuştur her araca? Şehir içi trafiğin çekilmez bir hal aldığı ilçemizde, aracımızı diğer bir aracın yanına çift sıra yaparak park etmek yerine, bir arka sokağa bırakmak aklımıza gelmiyorsa, zor olan durumu daha da zorlaştırmak işimize geliyor demektir ki, bu da hiçbir şekilde “uygar” bir davranış olarak kabul görmez. Engeli olmayan bir sürücü, alış veriş merkezinin park alanında aracını girişe yakın diye, boş gördüğü “engelli park yeri”ne park ederken bu durumu “uyanıklık” sayıyorsa onun da engeli “kafasında” demektir. Son model arabasını kullanırken caddeye kül tablasını boşaltan sürücü o araca sahip olmayı ne kadar hak etmiştir sizce? Arkasındaki taşıtta olsanız, önünüzde giderken içtiği ya da yediklerinin artığını camdan dışarı atan sürücü hakkında ne düşünürsünüz? Bir gün üşenmedim durdum saydım. Şehir içinde araç kullanan, ki buna motosiklet sürücüleri de dahil, on kişiden sekizi sürüş esnasında telefonla konuşuyor. Sonra da “kaza” oldu diye dövünüyoruz, değil mi? “Okumak cehaleti alır, eşeklik baki kalır” dememiş miydi Ziya Paşa? “Sürücü belgesi” de yasal bir gerekliliği yerine getirir sadece. Gerisi ise, adına “sürücü” dediğimiz insana kalır. Pir Sultan’ın şiirindeki gibi “sürüye sayılmak” istemiyorsak, “adam gibi sürücü” olmalıyız. Bunun da yolu, sabır, saygı ve hoşgörüden geçer. Saygılarımla.

REKLAM ALANI

(728x90px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.
PİYASALARDA SON DURUM
  • DOLAR
    -
    -
    -
  • EURO
    -
    -
    -
  • ALTIN
    -
    -
    -
  • BIST 100
    -
    -
    -
KÖŞE YAZARLARI
Hava durumu
İMSAK-
GÜNEŞ-
ÖĞLE-
İKİNDİ-
AKŞAM-
YATSI-

Tüm Hakları Saklıdır. Torbalı Web