Türkleştiremediklerimizden misiniz?
Son zamanlarda artan göçler nedeniyle ülkemde yine faşist söylemler yer alırken kimi haklı kimi yersiz eleştiriler üzerine ben de kendimce yorumlamak istedim. Anadolu toprağının en büyük problemi olan kökenler yüzyıllardır tartışılmaya devam ediyor. Hükümetlerin göç politikaları sebebiyle yeri geldi Ermeniler, yeri geldi Yunanlar, yeri geldi Kürtler ayrıştırıldı. Bu tip sorunlar sadece insanlarımızın ötekileştirmesinden dolayı gündeme [&hellip]
Son zamanlarda artan göçler nedeniyle ülkemde yine faşist söylemler yer alırken kimi haklı kimi yersiz eleştiriler üzerine ben de kendimce yorumlamak istedim.
Anadolu toprağının en büyük problemi olan kökenler yüzyıllardır tartışılmaya devam ediyor. Hükümetlerin göç politikaları sebebiyle yeri geldi Ermeniler, yeri geldi Yunanlar, yeri geldi Kürtler ayrıştırıldı. Bu tip sorunlar sadece insanlarımızın ötekileştirmesinden dolayı gündeme gelmiyor. Algı operasyonlarını yöneten kişiler tarafından kullanılan gündemi sıcak tutmanın da yollarında biri olarak görüyorum ben.
Son yıllarda da artan Suriye nüfusunun tepkilere neden olması hem algı operasyonları hem de artık halkımızın birçok alanda tükenmesinden kaynaklı bana kalırsa. Savaştan kaçan Suriyeli vatandaşları, halkımız ilk başta vicdan muhasebesi ile kabul etti. İlk süreçte bir çok kişi de göçmenlere yardım ediyordu hatırladığım kadarıyla. Ne zaman ki, hükümetin Suriyeli vatandaşlara yardım ettiği gündeme düştü işte o zaman tepkiler çığ gibi büyüdü. Geçinemeyen aileler, iş bulamayan mezunlar, eğitim görürken çalışmak zorunda kalan öğrenciler Suriyelileri istemeyen faşistler olarak nitelendirilmeye başlandı.
Yine son yıllarda cennet ülkemizdeki turizm alanlarının Araplar ve Katarlıların eline geçmiş olması bırakın tepkilere neden olmasını baya baya kin ve nefret söylemlerine dönüştü. Bana kalırsa bunun sebebi turistlerin turist olarak kalmayıp turizm bölgelerini ciddi anlamda kendilerine entegre etmelerinden kaynaklı. Burada sadece sorun turistlerin mi sizce? Türkçemizi bırakıp da Arapça tabelalar asan esnaflarımızın hiç mi suçu yok? Bir devletin en güçlü bağlarının dil olduğuna inananlardanım. Tabi ki evrensel bir dönemdeyiz. Ancak bizim turistlerimiz gittiği ülkelerde nasıl ki çeviri kullanabiliyorsa buraya gelen turistlerimiz de bunu yapabilir. Ki zaten artık evrensel dil kabul edilen İngilizce kullanımı da ülkemizde artmış durumda. Her ne kadar bizler akıcı İngilizce konuşamasak da tabelalar da oldukça fazla yer veriyoruz.
***
İngilizce nasıl evrenselleştiyse biliyoruz ki bilim de evrenseldir. Bu durumda geçtiğimiz günlerde İstanbul Teknik Üniversitesi bünyesine dahil ettiği Dr. Aamir Hamıd, Dr. Peyman Roodgarsaffari ve Farrukh Mazhar isimli öğretim görevlileri sosyal medyanın linçine maruz kaldı. Kim peki bu öğretim görevlileri? Doç. Dr. Aamir Hamid, Doç. Dr. Farrukh Mazhar ve Doç. Dr. Peyman Roodgar Saffari’nin nano sıvılar ve maddeler, hesaplamalı akışkanlar dinamiği, matematik, kompozit yapılar, nöral ağ ve havacılık alanlarında çalışmaları bulunan bilim insanları olduğu öğrenildi. Bu bilgileri doğru kabul edersek; sosyal medyada bu öğretim görevlilerine sadece fotoğrafına ve ismine bakarak yazılan onca nefret söylemi ne kadar yersiz değil mi? İngiltere’den ya da Fransa’dan bir öğretim görevlisinin ismi geçtiğin alkış tutulur ama Pakistanlı, Arap ya da Ortadoğu’nun başarılı bir ismi linç yer. Bu sadece Ortadoğu ülkelerinde değil Türkiye’nin de başarılı isimleri yok sayılıyor.
***
İşte bizim sorunumuz bu bence! Asıl sesimizi çıkaracağımız yerde susup olmadık yerde bas bas bağırmak. Dilimiz, kültürümüz katledilirken kazanılan paralardan dolayı sesimizi çıkarmazken, faydalı olabilecek şeylerde ise ötekileştirip tepki gösteriyoruz. Üniversite yıllarımda farkına varıp savunduğum bir savım şöyleydi; bizler Türklük ve Müslümanlık ile tanımlansak da her ikisi hakkında hiçbir fikri olmayan insanlarız. Bu fikir sahibi olmama durumu ise gün geçtikçe oldukça fazla alana sirayet ediyor ki şaşkınlıkla izliyorum…