Armağan Kars

'DİL' DEMİŞKEN

Armağan Kars

“Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” deyimi de,  “dilini eşek arısı soksun” cümlesi de bizim dilimizdeki ifadelerdir. Bugünse, yazım kurallarına değinip, noktalama işaretlerinin yerinde kullanılmaması halinde neler yaşanabileceğini anlatmaya çalışacağım. Yediden yetmişe herkesin elinde cep telefonları ve tabletlerin olduğu bir dünyada hangi yazım kuralından söz ediyorsun hocam, derseniz haklısınız. Biz yine olması gerekeni ve bildiğimiz doğruları söyleyelim, gerisi hepimize kalmış. Herkesin kafasına göre kısaltmalar yaptığı, hiç noktalama işareti kullanmadığı, özel ya da cins isim ayrımı yapmadığı bir yazışma ortamında, özellikle farklı kuşakların anlaşabilmesi olası görünmüyor. Yazıda yer vereceğimiz kısaltmalar “anlamlı” olmalı, ilk bakışta okurun kafasında kelimenin tamamı canlanmıyorsa o kısaltma yapılmamalıdır. Daha ilkokul sıralarında öğretmişti öğretmenimiz şu ünlü cümleyi: “Çalış oğlum çalış baban gibi, cahil kalma”. Anlamı; “Baban çalıştı, cahil kalmadı. Sen de onun gibi çalış”. Şimdi de bu ifadeyi, cümledeki “virgülün” yerini değiştirerek tekrarlayalım: “Çalış oğlum çalış, baban gibi cahil kalma”. Bunun anlamı ise: “Baban çalışmadı, cahil kaldı. Sen de çalışmazsan onun gibi olursun” demektir. Bir diğer yanlış kullanım da “-dahi ve bile” anlamındaki –de, -da eklerinde karşımıza çıkıyor. Aşağıdaki örnek cümleleri kuralına göre vurgulayarak okursanız yazılışlarının aynı olmasına rağmen, anlamlarının ne kadar farklı olduğunu göreceksiniz:

“Odamı sarıya boyamış.”

“O damı sarıya boyamış.”

“O, damı sarıya boyamış.”

“O da mı sarıya boyamış?”

Dilimize yabancı dillerden geçmiş olan sözcüklerde de hatalı kullanımlar ne yazık ki hayli fazladır. Bu durumda ilk akla gelen, yazarken doğruluğundan şüphe ettiğimiz sözcükler için hemen bir yazım kılavuzuna ya da bir sözlüğe başvurmaktır. Yurdum insanı cadde üzerinde bir iş yeri açar. Tabelasına ya İngilizce ya da Fransızca isim yazar. Öyle caddeler bilirim ki , mağaza isimlerine bakınca kendinizi yurt dışında sanırsınız. Bu arada, Türkçe tabela kullanan esnafı ödüllendirip, Türkçe isimler koymayı özendiren belediyeleri de ayrıca kutluyorum. Birbirimizi anlamak için, dilimizi iyi bilmeli, iyi kullanmalıyız. Bakın, düşüncelerine Atatürk’ün de önem verdiğini bildiğimiz şair ve yazar Ziya Gökalp, “DİL” başlıklı şiirinde neler yazmış:

“Güzel dil Türkçe bize, başka dil gece bize.

İstanbul konuşması en saf, en ince bize.”

Yazılı, sözlü ve yüz yüze iletişimin kendi kuralları vardır. Bu kurallara uyulmadığı zaman anlaşmazlıklar ya da yanlış anlaşılmalar kaçınılmazdır. Konuştuğumuz kişinin bizi görmediği durumlarda, örneğin telefon görüşmelerinde açıklayıcı cümleler kurmak önemli ve gerekli  hale gelir. Yüz yüze konuşmada “beden dili” dediğimiz el ve yüz hareketleri (mimik ve jestler) karşı tarafın bizi anlamasını kolaylaştırır. İletişimde amaç kendimizi sağlıklı bir biçimde ifade edebilmekse; dilimizi iyi öğrenmeli, yerli yerinde kullanmalıyız. “Bülbülün çektiği, dili, belâsı” atasözümüz; zamansız ve yersiz konuşup yazmanın, dilimizi bilinçsiz kullanmanın insanın başını derde sokabileceğine vurgu yapmaktadır. Özellikle okul çağındaki bireylerle konuşup yazışırken, kurallı cümleler kullanmamız, onların yanlışlarını düzeltip eksiklerini gidermelerine yardımcı olacaktır. Dilini doğru biçimde kullanarak konuşup yazanlar, başkalarınca saygınlık gösterilen kişilerdir. İletişimdeki ifade zenginliğimizin, karşımızdakini olumlu etkileyeceğini hiçbir zaman unutmayalım. Saygılarımla.

Yazarın Diğer Yazıları