DENİZİN ortasında bir tahterevallinin iki ucuna oturtulmuş iki kafesten birimiz kafesin dışında özgür, diğerimiz diğer kafesin içinde tutsak durumda yaşamın kime ne yararı olur çok iyi düşünmeliyiz. “Özgür olsam da nasıl uçup gideyim, uçarsam arkadaşım denizde boğulacak” düşüncesiyle özgürlük içinde ikinci tutsaklık, Anadolu’nun ve Türk Milletinin kaderi olmamalıdır. Özgürlüklerin içinde tutsaklığın yaşanmasının ve yaşatılmasının müsebbipleri bizleriz.
Yapılacak tek şey vardır. Ya, özgür olanın, kurulmuş düzen ile birlikte her iki kafesi kaldırıp karaya çıkarması veya tutsak olanın kafesi parçalayıp her iki tutsaklığa son verip, düzeni denize terk etmesidir. Yıllardır temcit pilavı pişirmek yerine tutsaklıklarımızı yok etmeye çare aramalıyız.
Uğruna canımızı vermeyi vaat ettiğimiz, Vatan için, millet için, davamız için birbirimizin nefsanî arzularına ve bu arzuların tamiri için geçecek zamana ve çekilecek acıya, zorluğa tahammül etmek neden zor gelmektedir. Müslüman Türk Milleti ve onu temel almış ülkemizin Milliyetçileri, bugün hala cepheden inememişken, dün-bugün neden bu büyük milletin neferleri olan komutanlarımızı tartıştık ve halen daha tartışıyoruz.
Komutanlar zaferden sonra karargâhta tartışılır, gerekirse değiştirilir. Ağzından salya akarak bağıran ben merkezli egoistler, davaları batasıcalar. Gözünüzü, gözümüzü açma zamanı geldi de geçiyor.
Milletimizin ve devletimizin ölecek adama değil akıllı ve nefsini terk etmiş erenlere ihtiyacı vardır.
Bugün gelinen noktayı ve Anadolu halkının böyle giderse geleceğini ve karşılaşacağı akıbetini iyi değerlendirip “İlkeli çaresizliğe” kendimizi mahkûm etmemeliyiz.
Var olma ve yok olma mücadelesi başlamış ise artık bunun ilkesi duruşu falan kalmamıştır. Tüm oynanan oyunların temeline inerek, birbirimize tahammül gösterip, “Vatan! İlla da vatan!” Diyerek, Nefsin şeytan sofrasından kalkarak iradenin rahmetiyle ıslanıp,
Birleşmeliyiz! Birleşmeliyiz! Birleşmeliyiz!
ALLAH’A EMANET OLUNUZ