Büyük Torbalı

Halk en güzel cevabı verir

AK Parti Anayasa Referandumu Strateji Belirleme Ekibi’nde görevli Arslanlar doğumlu Cenk Sarıgöl, referandum sürecinde aktif ve önemli bir pozisyonda yer alıyor. Torbalı’ya selam yollayan Sarıgöl, önemli açıklamalarda bulundu.

REKLAM ALANI

(728x90px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.
Halk en güzel cevabı verir
162 Görüntüleme
08 Nisan 2017 - 11:34
REKLAM ALANI

(300x250px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.

 

 

TORBALI’DAN yetişip önemli görevlerde bulunan kişilerden biri olan Arslanlar doğumlu Cenk Sarıgöl,  16 Nisan öncesi TBMM’de mesaisi en yoğun isimlerden. AK Parti Grup Siyasi Danışmanı Cenk Sarıgöl, 16 Nisan’da yapılacak Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi halk oylaması öncesi önemli bir görev üstleniyor. ‘Geleceğin Türkiye’si İçin Yönetim Sistemi Değişikliği’ çalışması ile ‘AK Parti Anayasa Referandumu Strateji Belirleme Ekibi’nde görevlendirilen Sarıgöl, referandum sürecinde aktif ve önemli bir pozisyonda yer alıyor. Cenk Sarıgöl, daha önce TBMM FETÖ ve 15 Temmuz Darbe Araştırma Komisyonunda ‘Grup Gözlemcisi’ olarak görev yapmıştı. 15 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişiminin sonuçlarına en yakından şahit olan isimlerden Sarıgöl, şimdi de referandum çalışmalarına yön veren ekipte.  Referandum arifesinde soruları cevaplandıran Sarıgöl, önemli tespitlerde bulundu.

Önümüzde bir referandum süreci var. 16 Nisan’a Türkiye nasıl geldi?

Halkın önüne sandık genelde 3 sebepten dolayı gelir. Birincisi normal demokratik düzen içinde görev süresi dolmuştur. İkincisi, millet için hayati bir konuda siyaset tüm riski üstüne almak istemez veya milletle birlikte siyaset yapmak, onun fikirleri doğrultusunda idareyi yönetmek isteyebilir. Üçüncüsü ise siyasetin normal yolları tıkanmış, önünde var olan bir sorunu çözmek konusunda tıkanmıştır. Bu durumda sorunun çözümü için millete sormak gerekir. Yani halkoylaması yoluyla milletin önüne konulmuş sandık aslında bir sonuçtur. Elbette aynı zamanda yeni bir başlangıç, yol tutuştur. Aynı şekilde 16 Nisan referandumu da bir siyasi sürecin sonucudur. Demokratik siyaset doğası gereği tıkandığında, normal siyasi yollarla üstesinden gelemediği bir sorunla karşılaştığında çözümüz sandıkta arar. 2007’de meclisin Cumhurbaşkanını seçmesinin önüne geçip, bugünkü referanduma giden yolun ilk adımını atan aslında CHP’dir. Ayrıca o zaman meşru adayımızı seçtirmemek için vesayete yaslanan ve silinip giden bazı siyasi isimlerdir. Yani 16 Nisan referandumuna yol açan krizi başlatan başta CHP’nin vesayetçi yapılarla yaptığı o zaman ki işbirliğidir.

Referanduma sebep olanların başında CHP var dediniz? Başka yol yok muydu?

İki yol vardı ya geriye döner 2007 referandumu ile halka verdiğiniz Cumhurbaşkanını seçme yetkisini milletten alırsınız ya da ileri gider, sistemin hata ve aksaklıklarını da çözecek, fiili duruma anayasal bir çerçeve ile sınırlar çizersiniz. Biz MHP ile ikinci yolu seçtik. Çünkü bu millet daha 3 sene önce Cumhurbaşkanı seçmiş ve ilk turda %52 ile belirlemiş devlet başkanını. CHP birinci yol konusunda hem şimdiki Genel Başkanları Kılıçdaroğlu hem de eskisi Sayın Deniz Baykal ve o zaman parti sözcüsü olan Gürsel Tekin’in 7 haziran seçimleri öncesi dillendirdiği şekilde, “Biz iktidar olursak, Genel Kurulda bir karar alacağız Cumhurbaşkanını tekrar meclis seçecek” açıklamaları yaptılar.

Ak Parti olarak bu yolu da seçebilirdiniz?

O bizim seçimimiz asla olamaz.

Neden?

Demokratik bir öneri değil en başta. Demokrasiler de halkoylaması en büyük karar mekanizmasıdır. Millete sormuşsunuz ve “Artık cumhurbaşkanını ben seçeceğim” demiş. Bunu öyle mecliste el kaldırarak geri alamazsınız. Tekrar dönüp sormanız gerekir millete, “bir kere siz yeter, yetkiyi geri alıyorum”. Bu yetkiyi meclis vermedi ki millete meclis geri alabilsin. Diğer taraftan zaten milletin seçmesini isteyen Ak Parti neden bu teklifi biz yapalım. Ama madem CHP yetkilileri böyle düşünüyordu sorunu çözme noktasında kendileri böyle bir teklif verebilirdi. Vermediler.

 HASOLAR, MEMOLAR VE SOĞAN KOKANLAR HÜKÜMET OLMASIN DİYE ANAYASA YAPTILAR

Anayasa değişikliği sistemde hangi sorunları sona erdirecek?

En önemlisi 2007 referandumu sonrası ve Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın doğrudan millet tarafından seçilmesiyle oluşan fiili bir durum söz konusu. İki başlı yönetim. Diğer bir ifade ile seçilmiş bir Cumhurbaşkanı ve Meclis arasında ki ilişki, denetim, denge ve yasal çerçevenin anayasal bir zemine oturtulması gerekiyor. Şimdi bir sorun yok. Ama sorun gözükmemesi sistemin sıkıntıları olmamasından değil, arada ki anayasal boşluğu hissettirmeyen Ak Parti Hükümetleri ile Cumhurbaşkanının varlığı ve uyumlu çalışmasıdır. Fakat devletler ihtimaller üzerine yönetilmez. Boşluk kaldırmaz. Varsa muallakta olan bir şey yasa ve kanunlarla karara bağlanır. Sistemin sorunları zaten mevcut. Devleti hantallaştıran bürokrasiye boğan bir darbe anayasası 1960 darbesinden sonra tüm hastalıklarını her darbede katlayarak taşımış. Serbest seçimle ve milletin büyük bir teveccühü ile iktidara gelmiş Demokrat Parti bir darbeyle yıkılmıştı. Demokrat Parti’nin bu milletten gördüğü ilgi kendisini devletin sahibi sanan askeri ve bürokratik yapıyı ürkütmüş, onların tabiriyle bir daha Hasolar – Memolar ve  Soğan – Sarımsak kokanlar hükümet olmasın veya hükümet kursalar dahi  iktidar olamasınlar diye 1960 anayasası yapıldı. O anayasa derki, “Devlet Anayasal Kurumlar eliyle seçilmiş hükümetler tarafından yönetilir.” Cumhurbaşkanlığı makamı 60 anayasası ile muazzam güçlendirilmiş, Anayasa Mahkemesi gibi siyasetin yönetme alanlarını daraltıp, kısıtlayacak, millet iradesinin yönetime yansımasını elekten geçirip, istemedikleri hiçbir şeyi yaptırmayacak kurumlar yapılar ihdas edildi. Muazzam yetkilerle donatıldılar. 1980 darbesi de 60 Anayasasını tahkim etmiş, bu vesayetçi kurumsal yapıları güçlendirmiştir. Yani demokratik kanalların vesayetçi yapılarla sınırlandırıldığı bir anayasal düzlem ve yapı var. Bunu vesayetçi yapılardan beslenen, darbe ve bu anti demokratik mekanizmalar eliyle iktidara gelmiş, gelme umudunu bunlara bağlamışlar dışında tüm siyaset erbabı hep dile getirir. İşte bu sebepledir ki 2011 Genel seçimleri öncesinde neredeyse istisnasız tüm siyasi partiler seçim kampanyalarında meydanlarda seçmene, millete Yeni Anayasa vaadinde bulundu.

ÜLKEYİ YÖNETEBİLMEK İÇİN EN AZ % 50+1 ALMAK GEREKECEK

Cumhurbaşkanlığı sistemiyle Türkiye’de önüne geçilecek en büyük sorun nedir?

Kurulduktan bir yıl sonra 2002’de yüzde 34 oyla ülkeyi yönetme hakkını alan Ak Parti, ne de başka bir parti bundan sonra hiçbir zaman yüzde 34’le yönetim hakkına sahip olmayacaktır. Bu ülkeyi yönetebilmek için en az yüzde 50 artı 1 almak gerekir. Bu da uzlaşma demek. İki başlılık ortadan kalktığı gibi fiili durum yasal zemine oturacak. Kurumsal dinamizm artacak. Gereksiz hale gelen kurumların tasfiyesi, benzer iş yapan birim veya kurumların birleşmesi kolaylaşacak. Kurumsal düzenlemeler ile uğraşmayan Meclis esasa ilişkin konulara ve kanun yapımına daha fazla zaman ayırabilecek.

Rejim Değişiyor” ve “Tek adamlık geliyor” gibi söylemleri kullanarak ‘Hayır’ kampanyası yürütenlerin aynı zaman da sizin deyiminizle mevcut sisteminin devamına çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

İronik tabi. Kolaycı siyaset diyorum ben buna. 2002’den beri yapılmış tüm seçimlere, referandumların CHP kampanyalarına bakın aynı şeylerin söylendiğini görürsünüz. “Tek adam, diktatör, teokratik yönetim” vs. Oysa önerilen Yeni Hükümet Sistemi CB’nın yetkilerini tam aksine sınırlandırıyor. Şuan CB’ları zaten yargılanamaz. Her türlü yetkiye sahipler ama sorumlulukları yok. Hukuki sorumlulukları yok. Cumhurbaşkanlarının siyasi sorumlulukları da ancak Recep Tayyip Erdoğan’ın 2014 yılında millet tarafından seçilmesiyle başladı.  ‘Diktatörlük Gelecek’ diyenler var. Aynı çevrelerin bugüne kadar Cumhurbaşkannımız Sayın Tayyip Erdoğan için “Tek Adam, Diktatör, Otoriter vb” asılsız suçlamalarla saldıranlara şunu sormak hakkımız; hani diktatördü? Madem diktatörse bu değişiklikle tekrar mı diktatör, tekrar mı tek adam olacak? Yani önceden yalan mı söylüyordunuz? O zaman bunu bir itiraf etsinler. Çıkıp desinler ki “Ey millet biz size eskiden yalan söyledik, Tayyip Erdoğan’a diktatör diye iftira attık.” Böyle ezber siyaset olur mu? Milleti bu kadar da yanıltmaya çalışmak çok da ahlaki bir siyaset biçimi değildir. Cumhurbaşkanı’nın “sorumsuzluğu” ortadan kalkıyor, “yetkili ama sorumsuz” olmaktan çıkıyor. Meclis denetim ve cezai sorumluluk geliyor. Cumhurbaşkanı soruşturulabiliyor ve gerek görülürse yüce divan’a yollanıyor. Üstelik halkın yarısından fazla oy almak zorunda. Bu durumda nasıl bir tek adamlıktan bahsedebiliriz? Yargılanabilen ve denetlenebilen bir lider, görev süresi belli ve görev ve yetkileri kanunla, yasayla belirlenmiş ama bunun adı Tek Adamlık olacaksa Demokrasinin ne olduğunu tekrar tanımlamak lazım. Bu çarpık akla göre demek ki demokrasi bir kişinin sorumsuz, yargı denetimine, meclis, senato vb hiçbir yaptırıma, sınırlamaya tabi olmadan istediği her şeyi hiçbir kanun ve anayasal kurala bağlı olmadan yapmasıdır.! Böyle bir iftira kabul edilemez. On yıl önce söylenen ve sürekli yapılmak istenenleri hatırlayın. AK Parti karşıtlığını sürekli rejim tartışması zeminine çekip, sulandırmak isteyen “Cumhuriyet elden gidiyor” sloganları atıyordu. Bugün yine aynı zihniyet tarafından tekrar ediliyor. Aynı şeyleri tekrar edip,  farklı sonuçlar beklemek ne kadar doğrudur? Halk o zaman da gerek cevabı verdi, şimdi de verecektir. Halk en güzel cevabı verir.

CHP ve Hayır diyen siyasi partilerin ‘Evet çıkarsa toplum bölünür’ eleştirileri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bunu söyleyenler millete ve bu milletin iradesine güvenmeyenlerdir. 15 Temmuz akşamı çıplak elleri ve göğüslerini darbecilere karşı siper edip, canlarını ortaya atan bu millete güvenmemek, Türkiye sosyolojisini ıskalamaktır. Hiç kimse 15 Temmuz yaşanmamış, olmamış, binlerce kahramanlık destanı yazılmamış gibi sorumsuzca davranmamalıdır. Bırakın kanunları, vatansever devlet adamlarımızı, polis, asker, memur binlerce kamu çalışanını bu millet bölünmesine rıza gösterir mi? Buna asla izin vermez. Sistem değişince ceza yasaları mı değişecek? Değişmeyecek. Mevcut anayasanın sadece 18 maddesi değişince ülke mi bölünür? 60 kere değişmiş. Tam tersine milli birlik yönünde her siyasi parti uzlaşı arayışını devam ettirecek. 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimlerini hatırlarsak, 13-14 parti bir aday etrafında uzlaşmıştı. Üstelik MHP ve BBP’nin destek verdiği bir değişikliğin ülkeyi böleceğini söylemek akla ziyan. PKK’nın açtığı çukurlardaki teröristlere “Hendek kazan arkadaşlar” diye hitap edenler söylüyorsa inanacak mıyız? Bunu kime söylüyor? Türkiye’nin her yerinden oy alan ve neredeyse her ilden milletvekili çıkaran parti mi bölecek?

15 TEMMUZ DARBESİNİN REFERANDUMDAKİ ROLÜ

15 Temmuz FETÖ’cü Askeri darbe kalkışması referandum sürecini daha da gerekli mi kıldı sizce?

Bu FETÖ yapılanmasına baktığımızda devletin ve özellikle askeriyenin içine ilk en zayıf hükümetlerin olduğu 1970-80 arasında sızmaya başladığını görürüz. 80 darbesinin kaotik ortamında ise askeriye dışında polis akademilerine yoğunlaşmışlar. Terör örgütleri güçlü siyasi yapıları ve toplumsal desteğin yoğun olduğu hükümetleri sevmez. Çünkü hareket alanları daralır, hızlı karar alma ve müdahale etme kabiliyeti terör odaklarının hareketini kısıtlar. FETÖ’nün askeri bir darbe girişimine siyaset kurumunda özellikle yürütme erki içinde istediklerini yapamaz hale gelince karar verdiği bir gerçektir. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve iktidar partisi olarak özellikle Ak Parti’nin devletin içine çöreklenmiş bu yapıyla mücadele edip, maaşı devletten emri dışarıdan alan bu örgütle mücadelesi neticesi sıkışan terör örgütü tüm gücüyle darbeye kalkıştı. Bu kalkışmaları da milletin sinesinde parçalandı, dağıtıldı. Tek başına olmasa da 15 Temmuz sistem değişikliğinin var olan fiili durumun daha hızlı şekilde bir netliğe kavuşması gerekliliğini hızlandırdı. Özellikle MHP bu konuda ki desteğinin 15 Temmuz bağlantılı olduğunu sık sık dile getiriyor.

MHP tabanının çoğunlukla Hayır oyu vereceği anketlerde görülüyor! Siz ne dersiniz?

Bu yöndeki eğilimler noktasında MHP’nin biraz kendi sürecidir. Benim yorum yapmam yakışık almaz. Fakat benim içinde büyüdüğüm, yetiştiğim, dostlarım, arkadaşlarım, kardeşlerim, fikir alışverişimin olduğu bir camiadır. Sandıkta öyle olmaz. Sonuçta içerisinde MHP’nin olduğu, hazırlanıp, şekillenmesinde emek verdiği bir değişiklikten söz ediyoruz. Mesele parti meselesi değil, memleket meselesi ve Türkiye’yi en başta belirttiğim gibi ciddi sıkıntılara sokak bir yönetim sistemi meselesi aşılmış olacak. 7 Haziran seçimlerinde Başbakanlık teklifini HDP ile aynı çizgide olmamak adına ret eden bir siyasi geleneğin, terör örgütünden, kandilden yapılan çağrılara rağmen o terör örgütüyle aynı yönde irade göstereceğine ihtimal dahi vermem. En azından Ülkücüler için böyle ama bir siyasi parti olarak, siyasi görüş olarak elbette farklı düşünenler olacaktır. Bu da demokrasinin gereği ve güzelliğidir. Fakat ben okur – yazar insanların kulaklarını dışarıdan gelen seslere tıkayıp, Türkiye’yi daha iyi bir yönetime kavuşturacağını düşündüğümüz Ak Parti ve MHP uzlaşması sonucu çıkan değişikliğin muhtevasını okumalarını, anlama çabası göstermelerini arzu ederim. Zaten sağlıklı olanda bu. Aklımızı kiraya vermeden düşünerek, okumak ve anlamak, sonra kararımız ne olursa olsun sandığa gidip, irade beyanında bulunmak bizlerin vatandaşlık görevi aynı zamanda….

Sizin vesilenizle doğduğum, büyüdüğüm, okuduğum, ruhumun şekillendiği, Torbalı’ya, köyüm Aslanlara ve tüm hemşehrilerime selam ederim.

 

REKLAM ALANI

(728x90px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.
PİYASALARDA SON DURUM
  • DOLAR
    -
    -
    -
  • EURO
    -
    -
    -
  • ALTIN
    -
    -
    -
  • BIST 100
    -
    -
    -
KÖŞE YAZARLARI
Hava durumu
İMSAK-
GÜNEŞ-
ÖĞLE-
İKİNDİ-
AKŞAM-
YATSI-

Tüm Hakları Saklıdır. Torbalı Web