Ölümler var;
Ansız, apansız, zamansız.
Dostluklar var;
Hesapsız, kaygısız, çıkarsız.
Paylaşmadayken
Nice yaşanmışlık,
Kaybetmek onu;
Kalarak bir başına,
Yalnız, yapayalnız, arkadaşsız…
Rahmetli Cengiz Uygur. Cengiz abimiz…
Can dostu bir abimiz, kararlı bir dava arkadaşımızdı…
Sonra, oğlu Hikmet Uygur. Kırk yıldan bu yana yakın arkadaşlığımız oldu. Devrimci bir ruhu vardı. Birlikte mücadelelerimiz oldu. Hiçbir menfaat ve karşılık beklemeden. Tanımadığımız insanlar için… Nazım Hikmet’in şiirinde söylediği gibi.
Yaşamak şakaya gelmez,
Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
Bir sincap gibi mesela,
Yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey
Beklemeden,
Yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
Yani o derecede, öylesine ki,
Mesela, kolların arkadan, sırtın duvarda,
Yahut kocaman gözlüklerin,
Beyaz gömleğinle bir laboratuarda
İnsanlar için ölebileceksin,
Hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
Hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
Hem de en güzel en gerçek şeyin
Yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Hikmet Uygur da öyle yaşadı. Ama hayata bir sıfır yenik başlayarak. Mücadelesinin bedelini ödeyerek. Hayatın bütün zorluklarını yaşadı. Zindanlarda yatmak dahil…
Hayatın zorlu yollarından, çilelerinden, acılarından ve bu yaşamın ibiğinden süzülerek gelen bir kişilik…
Hikmet Uygur.
Mütevazi, hoşgörülü, tevazu sahibi…
Torbalı’da selam vermediği insan yoktur.
Bir çayını içirmediği, halini hatırını sormadığı insan yoktur.
Hem de hiçbir ayırım yapmadan ve de hep gülümseyerek…
Bir insan bu kadar mı çok sevilir?
Ben, onun hakkında kötü söyleyen bir Allah’ın kuluna rastlamadım. Herkes tarafından sevilirdi…
Cenazesindeki kalabalığı gözlemledim. Her milletten, her inançtan, her partiden, her görüşten insanlar son görevlerini yapmak için ordaydı. Ve ben hiçbir cenazede bu kadar çok kadın da görmedim.
Demek ki, iyi insan olmak, sevilmek böyle bir şey.
Haftanın dört beş günü onun kırtasiye dükkanının önünde oturur, sohbet ederdik. Hikmet, Burhan, Osman ve ben… Birimiz eksik olursa telefonla çağırır, masanın dört ayağını tamamlardık.
Şimdi masanın bir ayağı gitti…
Daha doğrusu masa gitti…
Bizi bırakıp gittin bir Cuma günü bir bahar havasında…
Hani, Şair Hasan Hüseyin dizelerinde demiş ya…
Dostum dostum güzel dostum
Bu ne beter çizgidir bu
Bu ne çıldırtan denge
Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız
Bahar bahçe…
Seni özleyeceğiz Hikmet.
Allah rahmet eylesin. Mekanın cennet olsun inşallah.
Yakınlarına ve tüm Torbalı’ya başsağlığı diliyorum.
Bugünkü yazımızı Nazım’ın dizeleriyle noktalayalım.
Alçaklığın, hainliğin,
İkiyüzlülüğün, puştluğun,
Kısacası cümle kokuşmuşluğun at
Oynattığı bir dönemde yaşamdan
Zevk alabilmek ancak zayıfların
Bahtiyarlığıdır. Esas olan sadece
Yaşamak değil, insana yakışır
Şekilde ve onurlu yaşamaktır.
Teslim olmadan, boyun eğmeden,
Sürünmeden, el etek öpmeden
Yaşamaktır…
Tekrar buluşabilmek umuduyla esen kalın.