Büyük Torbalı

KÖYLER ÇOCUKSUZ KALDIĞINDA

REKLAM ALANI

(728x90px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.
KÖYLER ÇOCUKSUZ KALDIĞINDA
404 Görüntüleme
18 Haziran 2015 - 9:47
REKLAM ALANI

(300x250px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.

Günün sözü “ Bazen namazda ve ya oruçta bulamadığın feyzi ,bela ve mihnette bulursun.”Muhiyiddin Arabi

İlk aklıma gelenler yığınla karpuz. Ama öyle şimdinin alacalı karpuzları gibi değil. Tarlalarda bostan bekçiliği yapan Çingene çocukları kadar kara karpuzlar bunlar. Sahi ya, o zamanlar bostan bekçileri de vardı. Bundan otuz sene öncesiydi tabii. Pamukyazı Köyü’nde karpuz kavun tarlaları uzanıyordu sıra sıra. Ve her tarlada “kargı” denilen sazlardan yapılmış kulübeler vardı. Bu kulübelerin içinde de akşam sabah nöbet tutan bostan bekçileri. Ellerinde çoğu zaman içinde fişek bile olduğu şüpheli tek kırma tüfek..Karpuzdan nerelere gittik. Evet; ilk aklıma gelenler karpuzlardı. Sokağımızda oturan çiftçilerin evlerinin önüne yığdıkları ve sokaktan geçen herkesin izin bile almadan evine götürebildiği yığınla karpuz. Her yerde bereket var gibiydi. Sonra köyün az açığında bir kuyu vardı derin. Kuyunun mazgalında çöreklenmiş sarılı siyahlı kocaman bir yılan..Bu yılan bizim can düşmanımız gibiydi. Bir yaz mevsimini onu öldürmeye harcamıştık galiba. Kuyunun başına gizlice sokulur ve yılanın mazgalda olup olmadığını kontrol ederdik önce. Yılan muhakkak beton çıkıntıya çöreklenmiş olurdu. Başını kuyruğunu seçmek mesele..Belki üç, belki dört metre uzunluğunda kuyuya düşmüş ve oradan çıkamayan bir yılan. Sonra yukarıdan o yılana doğru toprak parçaları fırlatırdık. Yılan, kuyunun suyuna atardı uzun ve kıvrak vücudunu. Ve kuyunun içinde delirmiş gibi dönmeye başlardı. Suları hışırdata hışırdata dönerdi yılan. Biz yukarıdan ateşe devam. Ve hep içimde bir korku: Ya birimizden biri kuyuya düşersek? Köylerde büyüyen son şanslı kuşaklardandık belki de. Neler neler öğrenmiştik o insanlardan o hayvanlardan. Bostan bekçilerinden ve yılanlardan hem korkmuş hem de onlardan bir şeyler öğrenmiştik. Şimdi köyler çocuksuz kaldı artık. Çocuklar de köysüz. Köysüz ve biraz öksüz… Köylülerin sık sık dediği gibi: Bilmem ki nereye varır halimiz?

Aklıma geldikçe gülümsediklerim

Aklıma geldiklerinde beni gülümseten insanlar var. Halbuki en dramatik ve en çetrefilli dostluklarım da bu kişilerle oluştur ya da olmaktadır. Hem onlar bilgi ve görgü bakımından da toplumun fevkindeki kişiliklerdir. Kimisi ağır kimisi de hafif tarafından çatlaklar sınıfındadır üstelik. Belki de aklıma geldiklerinde gülümsememin nedeni tam olarak budur. Onların bu gariplikleri ve toplumun geri kalanıyla olan ters düşmüşlükleri benim zihnimde de biraz grotesk durmaktadır. Son derece akıllıdırlar ama yine de akıllarıyla değil de zanlarıyla hareket ederler. Korku ve şüpheleri onları paranoyaya itmiş gibidir. Mesela bir insanın davranışını ya da bir olayın çıkış noktasını hiç olmadık bir sebebe bağlarlar. Düpedüz komplo teorisi mimarlığı yaparlar. Kafalarındaki sonuç için bir sebep kılıfı peşinen hazırdır. O kılıfı da geçirdikten sonra artık dava kapanmış sayılır. Bu durum kesinlikle sonunda hep haklı çıkma güdülerinden ileri gelmektedir. Haklı çıkmak vazgeçilmez bir haz değil midir zaten? Aklıma geldikçe gülümsüyorum; çünkü ben onların tam da bu yönlerini sempatik ve gülümsemeye değer buluyorum. Büyümeye karşı direnen o çocuk yanlarından alıyorum onları. İyi ki vardınız ve iyi ki varsınız dostlarım.

Ayar Ali’yi kim vurdu?

Benim vurmadığım kesin. Hem neden vuracakmışım ki, Ayar Ali’yi? Birkaç defa damarıma bastığı vakidir; ama bunun için tutup da vuramam Ali’yi. O halde kim vurdu bizim Ayar Ali’yi? Dediğim gibi ,ben vurmadım. Kahvede muhabbeti geçiyordu yan masada. Kulak misafirliğine gitti kulaklarım. Yüzünün esmerliğinden gözü nerede burnu nerede belli olmayan bir adam , hararetli hararetli konuşuyordu. Soğuk kış günlerinde fabrikada yaktığımız gaz sobaları kadar hararetliydi adam. O kadar yani. Ayar Ali’nin vurulma anını anlatıyordu adam. Vurulduğu anda sürekli kısık olan o tek gözünün nasıl bir anda açıldığını, vücudunun nasıl fırlamış bir saat zembereği gibi devindiğini ve yere düştüğünde neler dediğini anlatıp duruyordu. Canım sıkıldı; çağırdım kulaklarımı misafirlikten. Çay bardağının içinde bulunduğu tabağa biraz bozuk para bırakıp kahveden ayrıldım. Kulaklarım da benimle beraber geldiklerinden Ayar Ali’yi kimin vurduğunu öğrenemedim. Ama o masadaki adam vurulma anını o kadar güzel anlatmıştı ki, artık bizim Ayar Ali’yi kimin vurduğu benim için pek de mühim bir mesele değildi.

Mutlu evliliğin sırrı

Bir yerde okumuştum ve çok da hoşuma gitmişti. Amerikalı bir komedyenin sözüydü bu. Daha doğrusu esprisi. Ama mutlu evliliğin çiftlerin birbirini arada yalnız bırakmalarında yattığını da çok iyi ifade ediyordu. Galiba şöyleydi : “Bize mutlu evliliğimizin sırrını soruyorlar. Biz haftada iki gün yemeğe çıkarız, biraz müzik biraz şampanya ve dans… Eşim Cumartesi akşamları çıkar; ben Çarşambaları…

REKLAM ALANI

(728x90px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.
PİYASALARDA SON DURUM
  • DOLAR
    -
    -
    -
  • EURO
    -
    -
    -
  • ALTIN
    -
    -
    -
  • BIST 100
    -
    -
    -
KÖŞE YAZARLARI
Hava durumu
İMSAK-
GÜNEŞ-
ÖĞLE-
İKİNDİ-
AKŞAM-
YATSI-

Tüm Hakları Saklıdır. Torbalı Web