Büyük Torbalı

Siir Nedir? (I)

REKLAM ALANI

(728x90px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.
Siir Nedir? (I)
327 Görüntüleme
19 Ekim 2011 - 20:40
REKLAM ALANI

(300x250px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.

“Bir Söz” :  Adaletsizligi engelleyecek gücünüzün olmadigi zamanlar olabilir. Fakat itiraz etmeyi beceremediginiz bir zaman asla olmamali. Elie Wiesel

 

Siir, dile karsi bir savasim içindedir çünkü bilinen kaliplari yikarak ilerler.  Dilin söylemini kendi özünde degistirerek, rotasini farklilastirarak yapar bunu, hem içerik hem de yapi olarak kendine tabi kilar. Günlük dil kullanimindan soyutlayarak olmasi gerekene dönüstürerek yapar.  Göethe “sair kisisel duygularini anlatmaktan ileriye gidemedigi sürece

ona sair denemez; dünyayi kendine mal etmesini bildigi, bunu

dile getirebildigi zaman sair olur” der. Siir sanki sizi sair olmaya zorlar. Oturup duygularinizi siir formatina döküp yazdiginizda siir degil siirimsi olur. Siir sürükleyendir, siz siiri sürükleyemezsiniz. Eger anlatim diliniz ve siir bilginiz yoksa yazdiginiz yine siir olmaz, günlük anlatim dili içinde hapsolur, kaybolursunuz.

 

Edwin Brock (19 Ekim 1927 – 7 Eylül  1997) Ingiliz sair. Son yüzyilin en iyi 2 siirini yazdigi kabul edilir. Londra dogumlu Brock, üniversite öncesi  sertifikasi alinca okul yasami sona erer. Siire ilgisi can sikintisindan aldigi antoloji ile 18 yasindayken baslar. Önceleri  küçük dergilerde ve gazetelerin eklerinde siirleri çikmaya basladi. Polis memurlugu da yapan Brock, ABD’de taninan  biri oldu.  Reklam metin yazarligi için polisligi birakti. Gazete ve dergilere yazilar da yazdi, siir dergisi editörlügü de yapti. Bir düzineden fazla siir kitabi, bir roman ve bir otobiyografisi vardir.  Yogun duygu ve esnek bir tarzi yansitir siirleri.

 

 

Haydar Ergülen (14 Ekim 1956 Eskisehir) Türk sair.

14 Ekim 1956’da Eskisehir’de dogdu. Ilk ile ortaokulu Eskisehir’de, liseyi Ankara’da okudu. Orta Dogu Teknik Universitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Sosyoloji Bölümünü bitirdi. Anadolu Universitesinde arastirma görevlisi olarak çalisti. Istanbul’da reklam yazarligi yapti. Anadolu Universitesi’nde yayimcilik, reklamcilik ve Türk Siiri dersleri verdi. Halen Bahçesehir Universitesi Iletisim Fakülesi’nde, ‘Yaratici Yazarlik’ ve ‘Türk Siiri ve Sairler’ dersleri vermektedir. 1980 sonrasi Türk siirinin önemli isimlerindendir. Siirleri kadar denemeleri ve siir degerlendirmeleri ile ilgi uyandiriyor. Rasyonalite ile ironi arasinda salinan duygudurum debisi yüksek siirler yaziyor.

Fazil Hüsnü Daglarca (26 Agustos 1914 – 15 Ekim 2008), ünlü Türk sairi.

Daglarca, Cumhuriyet döneminin, özellikle ikinci kusak sairlerinin en özgünü, nicelik ve nitelik bakimindan en verimlisidir. Gerek dili, sözcükleri, gerek temalari, siir kaliplari ile kendinden önceki sairlere benzemedigi gibi, çagdaslarina da benzemez. Onun kadar hiçbir sairimiz, hiçbir sanatçimiz, gerek yerlebir gerçege; gerek insan denen bilinmezin çekirdegi çocuk’tan baslayarak Tanriya; Tanri’yi da, insan aklinin yüzyillardan bu yana vardigi Evren kavramini da asan, ancak engin bir sezgiyle (aklin durdugu yerde baslayan sezgiyle) alacakaranlik halinde sezebildigimiz gerçeküstü gerçege böylesine sairce kanat açamamistir.

Daglarca, Fransizlarin Victor Hugo’ya yakistirdiklari mâge (büyücü, müneccim) sözüne, dünya ölçüsünde, belki en çok hak kazanan, antenleri gözle görülür dünyaya oldugu kadar, gözle görünmeyen, insan aklini asan sezgiler dünyasina pencereler açan tükenmez, tükenecek sandigimiz bir anda, yeni yeni sezgileriyle insani sasirtan, kaynagi kurumaz bir sairdir: Yüz-binlerce çagri bana, yüzbinlerce / Sasar kalir suracikta yüregim (Deliböcek).

Toplumculugunun temelinde insana ve insan hayatina saygi yatan Daglarca, bu yüzden hiç bir edebî akim ve kisiden etkilenmeden kendi kozasini örer. Çok yazan ve üreten bir sair kimligiyle, bagimsiz

kalarak hiçbir sairden etkilenmemis, hiçbir akimin etkisinde kalmayarak siirlerini yazmistir. Onun sanat anlayisini su cümlesi özetler:

“Sanat eseri hem bir saat gibi içinde bulundugumuz zamani, hem de bir pusula gibi gidilmesi gereken yönü isaret etmelidir.”

Genç yasta yitirdigimiz Nilgün Marmara’yi bir siiriyle aniyoruz.

Siirle Kalin,

 

“Konu Sairlerden”

 

Deniz, Deniz

 

Bir evde

Uçurumun ucundaki bir evde

Pencereler kapali olsa bile

Duyabilirsiniz denizi

Fakat geceleyin

Yesil ve kahverengi yaprakli

Solmus duvarkagitli

Küçük yatak odanizda

Açik birakirsiniz pencerenizi

Rüzgara

Ve uykunuzda bile duyarsiniz

Denizin kiyiya vurusunu ve

Çekilisini ve kiyi taslarinin

Geri ilk çiktiklari yere dönüslerini

 

Fakat dünyanin ucu

Parçalaniyor

Ve evler,açik ve kapali pencereleriyle

Denize düserler

Dükkanlari ve kiliseleriyle

Efsaneye gore firtinalarda

Hala çalan çanlariyla

 

Ve bu asinmaya dayanikli

Sik görünümlü evler

Pencereleri açik

Ve arkasinda rüzgar olsa bile

Hep fisildar deniz uzaktan

Kaybolur düslerin sohbetinde

 

Su ana dek

Çok az zaman kalmasiyla

Hemen hemen hiçbir bos ev

Yakininda yada uzaginda olmaz denizin

Duvar kagitlarini degistirmek durumunda kalsaniz bile

 

Edwin Brock

Çeviri : Mehmet Bardakçi

******************************************

 

Ölüler

 

I.

cesetleri toplamak bana düstü

ölülerimin ardindan iyi konusacagim

 

II.

karanlik gecede bes ölü

biraz çocuk biraz delikanli tümü

umutla umutsuzluk arasinda yasarken

ölümleriyle iyiden koyulasti acinin rengi

kirildi da düslerinin en güzel yeri

sarkilarini biraktilar giderken belki bir ani

 

III.

animsiyorum

dügüne giden çocuklar da böyle gülerdi.

 

Haydar Ergülen

***************************************

 

Yüzükoyun

 

Yüzükoyun yatma diyor annem

Yatar miyim hiç,

Ister miyim

Yüzümün

Koyun oldugunu?

 

Fazil Hüsnü Daglarca

*

*

 

Sincap

 

Su agacin tepesinde

Var bir sincap

Ceviz kirar, yemek arar.

 

Her gün göremem ki

Saklar onu

Anne yapraklar.

 

 

Fazil Hüsnü Daglarca

*************************************

Manolya

 

O zaman da ayni karanlik

ayni yarasaydi,

Manolya delirmezden önce.

Büyükannemizin kocaman bakla bir evi,

Uzun pencereleri vardi, sedirinde

ölü dogmus fareler pembeligi.

Okurduk leziz balgamli gazetelerini

büyükbabamizin,

Oksarken ve korkarken erkek anamizdan,

Babamiz bir gilman, pir sefkat,

Acimizin cümbüsünde sarsak bir kukla,

O yokusta onursuz müezzin kuslari,

Sabaha karsilar, aksama karsilar hep,

Dizleri topunun diplerimiz olmustu,

Uzun uzadiya bir fener alayi…

 

Karanlik ayni, yarasa ayna,

bu eller bu yüz’den yikandiktan,

Manolya delirdikten sonra.

 

Nilgün Marmara

 

 

REKLAM ALANI

(728x90px)

Esnek veya Sabit Ölçü Verebilirsiniz.
PİYASALARDA SON DURUM
  • DOLAR
    -
    -
    -
  • EURO
    -
    -
    -
  • ALTIN
    -
    -
    -
  • BIST 100
    -
    -
    -
KÖŞE YAZARLARI
Hava durumu
İMSAK-
GÜNEŞ-
ÖĞLE-
İKİNDİ-
AKŞAM-
YATSI-

Tüm Hakları Saklıdır. Torbalı Web