SEÇİME gidiyoruz, ama şöyle bir geri dönüp baktığımda aklımda kalanlar çok farklı… “Nereye gidiyor bu ülke?” dediriyor insana. İnanılır gibi değil! Spiker; kan görüntüsü vermeyin arkadaşlar dikkatli olalım, diyor. Fenerbahçe futbolcuları, teknik heyeti ve yöneticilerini taşıyan otobüse yapılan saldırıyı lanetliyoruz. Aracın viyadükten düştüğünü düşünmek bile istemiyorum… Futbolda da bunlar yaşanırsa bu ülke bunu kaldıramaz… Tüm kulüplerin sporcuları, taraftarları yöneticileri el ele, kol kola verip olayı lanetlemeliler, kınamalılar. Türk Sporuna kurşun sıkıldı bu silah hepimize…

***

Daha Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın kanı kurumamıştı Çağlayan adliyesinde.

Hukukçu bir ailem var. Ağabeyim hakimdi, kızım avukat, bir yeğenim savcı diğeri de avukat… Hukuka güvenir, adaletin evrenin ruhu olduğuna inanırım… Her şey insan içindir. Yaşam hakkı içindir. Ancak; adalet ölüyor, yaşam ölü olarak ele geçirildi, diyor spiker. Terörün her türlüsüne lanet olsun diyorum bağırarak… Tüm hukukcuların başı sağolsun.

***

Bülent Arınç ile Melih Gökçek’in birbirlerine girmeleri Atatürk’ün şu sözünü anımsattı bana; “Hiçbir mücadele yoktur ki, ahlak esaslarına dayanmadan yürüyebilin…” Güneş balçıkla sıvanmaz, der atalarımız. Gerçekler mutlaka ortaya çıkacaktır… Bülent Arınç, Ankara Belediyesi Başkanı İ. Melih Gökçek hakkında bildiklerini açıklamalıdır. Kul hakkı yiyenlerin Allah katında da hiç affedilmediğini en iyi bilenlerden biridir Sayın Arınç… Aşıklar, açıklar, er geç gerçekler ortaya çıkar. Ne diyordu bizim insanımız? Gizli birlikte olan aşikare doğurur…

***

Sayın Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın ölümü sonrası Barolar Birliğinin kapatılmasına varacak kadar şiddetli tartışmalar yaşandı. Hükümet ile avukatlar arasında… Avukatların üst araması savunuldu… Oysa onlar adaletin bir yanıydılar… Savunma hakkı kutsaldır… Hakim ve savcılarla aynı okuldan mezun olan bu insanlar adaletin doğru tecellisine katkı sunarlar… Adliye koridorlarında tartaklansalar da sonuçta bir ortak yol bulundu. Çünkü; “kuvvete dayanmayan adalet aciz, adalete dayanmayan kuvvet zalimdir.” Denilir… Hukuk uygulayıcıları için de gereklidir. Ne diyordu Duverger ; “Adaletin bulunmadığı yerde herkes suçludur.”

***

Yalova; Marmara’nın anadolu yakasında şirin bir yerleşim yerimizdir. Keşke ilçe olarak kalsaydı, valililk olmaz kaymakamlık ile yönetilirdi. Sevgili öğretmenimiz Halil Serkan Öz’de ölmemiş olurdu.

İnsan haklarının evde başlaması gerektiğine inananlardanım. Bunu becerebilmeliyiz… Belediye başkanı vali, paşa, padişah olabilirsiniz ama insan olmak farklı bir şeydir diye anlatılan bir kıssa vardır ya tam ona uygun Yalova’da yaşananlar… Hukuk fakültesini ya da Siyasal Bilgiler okulunun bitirmiş bir kişinin öğrencilerin yanında bir öğretmeni, bir insanı azarlamanın en hafif deyimle terbiyesizlik, adap bilmemek, görgüsüzlük olduğunu öğrenmiş olması gerekmez mi?

Öğrencileri önünde Yalova Valisinin hakaretine maruz kalan matematik öğretmeni Halil Serkan Öz “Öğretmene saygı” yürüyüşünde kalp krizi geçirerek ölmüş… Bu dönemde benzer olayları sıkça yaşıyoruz. Özellikle bu vali gibi “adamlar” nasıl oluyor da ellerine geçirdikleri en küçük yetkiden bile böylesine büyükleniyorlar? Hangi makam, mevki ve koltuğa oturu verirlerse hemen kendilerine bir tür tanrısal güç vehmediyorlar… İnsan olmak farklıdır. Zaten, rahmetli öğretmenimiz Halil Serkan Öz’ün öğrencileri vali sınıftan çıkarken; “Sayenizde takım elbiselerin insan gibi adam olmadığını öğrendik.” Demişler. Vali geri dönüp soramamış ne dediklerini… Arkasından sınıfa gelen ve söyleyeni bulmaya çalışan yöneticiye karşıda tüm sınıf birlik olmuş… Öğretmenlerimiz pazartesi günü ilk derse girmemişler. Bir hafta boyunca da “onurumuzu çiğnetmeyeceğiz” yazılı kokart takacaklarmış

Eğitim emekçilerini her fırsatta itibarsızlaştıran, hakkını arıyor. Diye sokak ortasında polise dövdüren, çocukların gençlerin ufkunu açıyor diye cezalandıran AKP iktidarı ve Halil Serkan Öz’ün ölümüne sebep olanlardan hesap sorulmalıdır.

***

Yolu sevgiden geçen herkesle birlikte olan Sevgili Kayahan’ı son yolculuğuna uğurladık. Işıklar içinde uyusun… Bir hoş sada bıraktı ardında…

***

Son on gün önemli olaylardan biriside ülkemizin saatlerce karanlıkta kalmasıydı. 21. Yüzyılda böyle bir olayın nedenlerinin günlerce açıklanamaması da düşündürücü, Torunuma “trafoya kedi girdi, elektrik kesildi.” Masalını anlatmak istemiyorum. Seçime gidiyoruz. Seçim günü elektrik kesintisi olabilir. Her partiden bir sandık görevlisi yanında; “her sandığa bir gönüllü” girişimini bu nedenle destekliyorum… onlar demokrasimizin ışıldakları olsunlar.

***

Ülke tarihinin en kötü durumda, batıyor. Vatandaşın bunu farketmemesi için demokrasiyi silip atmak hevesindeler… Oysa 30 milyon insanın yardıma muhtaç olduğu bir ülkede yaşadığımızı da on üç yıldır iktidarda olanlar söylüyor… Sadaka kültürüyle idare ediliyoruz. Sosyal devlet yurttaşı terk etti, diye düşünüyor insan…

Dış politikamız da çıkmazda. Tüm komşularımızla kavgalıyız. İran’da bizi resmen tehdit edip dışladı… Tüm komşularımızla sorunluyuz. Ne diyelim? Demeyin sakın öyle. Bağırın; Yurtta barış, dünyada barış, diye.

***

Son on günde ülkemiz insanının aklında kalanlar bunlar. Ha bir de emeklilerin maşlarına 100 TL zam geliyormuş. Ne zaman mı? Seçimden sonra!..

Hoşça kalın, dostça kalın.