1960’LARIN baslarinda, su bil-digimiz Alaçati’ya, Torbali Gençlik Kulübü olarak, amatör küme maçlarina giderdik… Bir defasinda, Deniz adindaki bir futbolcumuza acaip laflarla hita-beden bir Alaçati taraftarini “gö-zetim altina almistim”. Maç, o zamanda böyle ortaligi uçuran rüzgariyla savrulan Alaçati’nin o toprak sahasinda yapiliyordu.. Taç çizgisine iyice yaklasmis olan bu Alaçati’li, biraz da “al-kollü bir ifadeyle”, sürekli ola-rak, “Tanidim seni ziplayan saç” diyordu bizim Deniz’e… Takinti-sindan iyice emin olduktan son-ra, arkasina yaklastim ve dikka-tini çektim.. “Ben de tanidim birader” deyiverdim.. Döndü ve bana bakarak sordu: Sana da ne yapti ki bu hergele?. Hizla cevap verdim; nandirici oldu: “Önce sen söyle”… Iki eliyle, parmak-lariyla, ona kötü geldigini anla-digim bazi isaretler yapti.. “Torbali’daki maçta, bir de agir küfür etti” diye de ekledi.. Durum artik anlasilmisti ve to-parlamak gerekirdi.. “Tamam” dedim; “Ben Torbali’nin Umumi Kaptaniyim; maçtan sonra sen-den özür diletecegim”.. Sonra da ilave ettim: “Ben simdi onu bak-tiracagim, sen Torbali’da sana yaptiklarinin aynisini ona dogru yap da ödesin; maç bitince bura-larda ol da gerisini getirelim”.. Yüzüme tebessümle bakti ve “Ödesmis kadar olduk kaptan; sen her seyi hallettin za-ten” dedi ve de benim De-niz’e seslen-memi bekle-meden, gazoz-cuya, -daha dogrusu zula-da biraciya- dogru yürüyüp gitti…
Sonralari bu konuyu ben u-zun zaman düsündüm; tabii özel-likle “ziplayan saç” betimleme-sini- tasvirini yaratan sözcükle-riyle… Neden böyle bir “niren-giyi” yakalama geregini duy-mustu ki?.. Gerçi Deniz’in saçlari dümdüz-uzun ve de kosarken, gerçekten de çok fazla göze çarpa-cak kadar zipliyordu ama, yine de hepimizin esmer oldugu bir or-tamda tek sari saçli olan Deniz için “sari çocuk” da diyebilirdi.. Demedigine göre, demek ki sahis o za-manlarin Kizilderili filmlerinin etkisinde kalarak, kerterizi ya da nirengiyi –biraz da maceramsi bir duygu dalgala-nimi ile – yerlestirmisti… Ya da saçin sari olmasinin baska bir sarisin futbolcuyla karistirmasini önleyemeyecegini düsünerek isi garantiye almaya çalismisti.. Ki öylece ziplayan saçlarin akilda kalmasini güvence olarak belle-misti ve de öyle gelmisti “zipla-yan saç” metaforu, yani “mace-raci anlatimi” ; belki de sifreli anlatimi…
Elli yila yaklasan bu geçmis-teki küçücük olay, yer yer beni çok çok önemli ve büyük etkinlikteki olaylarda da ayni ölçüde ve noktada yönlendirmistir. Örnegin çok önemli bir gelisme; fakat önü arkasi tam toparlanmamis ve hayli daginik izler tasiyor; ancak yakalanan basliklar ve kavramlar iddiali mi iddiali.. Alin iste size tam “tanidim seni ziplayan saç’lik” bir ortam… Çok büyük ve önemlisinden, daha küçük ve az önemlisine kadar birçok alanlarda böylesi ilginçlikler tasiyan gelismeleri sürekli yasamiyor muyuz?.. Sonra böylesi alanlarin zipirliklari, hele girgir-samatalari alabildigine bol kullanilir… Tam önemli-ciddi ve agirbasli bir havayi soludugunuzu sandiginiz bir anda, aniden bir gülmeceye, hatta bir güldürüye bodoslamasina dalmis bulursunuz ortami… Belki burada bile rastlayacagiz bunlara !..
Durun; çok babaçko birinden baslayalim; sonra dolaniriz öbürlerine, bu iki yazi boyunca…
Su kendilerine ait olmayan; kendilerini pek iplemeyen vesayetlerden sözde Türkiye’yi –aslinda kendilerini- kurtarma isini AKP iktidarina ihale edip hallettirmek isteyen, libosçularin ve disarilarda da ABD-AB kaynaklarinin ortaya ser(dir)digi son 2010 modeli Anayasa Paketi.. Bu tam bir tanidim seni ziplayan saç”lik hikayedir. Söyle bir yakindan irdeleyelim ve de iyice yüzeyden yüzeyden.. Paket ortaya konurken sanirsiniz ki belli bir “yol haritasi” çizilmistir.. Hatta zamanlama ve olaylamasi “dakik/somut” yerlestirilmistir.. Hayir, hiç de öyle degildir.. Alin size bir ihtimaller/olasiliklar grafisi… Düsünün ve siralayin gitsin… (Burada bir koyu harfli parantez açayim ve diyeyim ki; son zamanlarda yurtiçi ve yurtdisi profesyonelliklerin, bunca eksikle ve yanlislarla se-naryolastirip Anadolu Yarima-dasinda vizyona sürdügü böyle pespaye bir yapima rastladi-gimi hatirlamiyorum… Bakar misiniz; bas sunucularinin bas köselerinde B. Arinç ve B. Boz-dag yer almaktadir; bir de bu kalite sorunu var,yani…) Aslinda isin basinda çatala tak-mak var, konuyu.. Söyle ki; bu bir ANAYASA ÖNERME-SIDIR.. Önce bunu vurgula-yalim..
Herhangi bir yasanin sunumunda bile türlü sakincalari tasiyacak türden çatiskili-çekismeli-çatis-mali bir atmosferi, bir toplum-sal sözlesme olan anayasa sunumunda nasil sergileyebili-yorsunuz?.. Hem de agzinizi gere gere katkilarinizi bekle-mekteyiz türünden açiklama-larinizi sarkitip dururken… “Hayret dogrusu” demiyoruz biz tabii; çünkü bizim “tanidim seni ziplayan saç’imiz” var… Biz her yönüyle bu ziplayan saçi zaten basindan beri taniyoruz ve söy-lüyoruz… Daha ötelerine kadar da uzayan bir sergilenmesi var bu ANAYASA PAKETI mesele-sinin.. Izliyorsunuz, TV’lerde-gazetelerde..
Yargiyi ele geçirme hikayesin-den; seçilmisler-atanmislar kav-gasina; oradan askeriyeyi sivil darbe ile ekarte etmeye kadar bir dolu iddia ve savunma, fink atiyor ortalikta.. Daha neler neler..
Söyle bir yani ile çok ince bir hesapla götürülen hikaye dememiz olanagi bile bulunma-yan bir hercümerçtir, almis ba-sini gidiyor, ANAYASA PA-KETI içinde, saç saça / bas ba-sa… Buncagiz kisa dokun-durmada bile onca tanidim seni ziplayan saç’a bulandirdigimiza göre, bu paket daha çok peksi-meti sulu sulu önümüze sürecege benzer… Yoksa peksimet kuru kuru mu olacakti?..
Bizim Ticaret Odasi (TTO), Izmir’deki bir toplantida yine yagmis gürlemis.. Meclis ve yönetim baskanlari hayli sert konusmuslar.. “Izmir hakkimizi çaliyor” demisler.. Yani bayagi agir laflarla; yani “çaliyor, hirsizdir” gibisinden agir betim-lemelerle/tasvirlerle yüklen-misler, IZTO’ya… Tabii, IZTO da hemen agabey ayaklarina yatarak, kah nasihatimsi, kah azarlayimsi ayaklar sergileyi-vermis.. Simdi bunun, tanidim seni ziplayan saç hikayesiyle ne ilgisi var,demeyin..
Ani bir yanilgi nöbetine giriverirsiniz; çünkü elbette ilgisi var; hatta tanidim seni ziplayan saç’in en halislerinden biri olabilir bu konu, aynen bizatihi…Bakin neden.. Bir defa Izmir hak mak çalamaz, aslinda bundan bile acizdir de o yüzden çalamaz; Izmir yalnizca tembel ve lümpendir/berdustur yani.. Evet, Izmir’e gelen ödenegin anasi önce merkeze ülestirilir ve sonra artani da ötekilere, kaldigi kadariyla dagitilir.. Nedendir bi-lir misiniz?. Merkezdeki lüm-penligi- tembelligi önce tatmin etmek, uyusturmak, doyurmak gerekir de ondan; yoksa hak çalmak için falan degil yani… Sonra Torbali vergiyi çok veren bir vergi dairesi var diye neden daha çok ödenek talep ediyor ki; öyle bir kural mi var yani “Tür-kiya’nin idari yapilanmasin-da?”.. Al sana bir tanidim seni ziplayan saç hikayesi daha… Hem sonra o Izmir var ya O Iz-mir; isine gelince Torbali’nin da-gini tasini çirpak çikarir; ayagin-dan donunu çeker alir ve turizm turizm diye can attigini belirtir-ken ve de turizmi çikis vizyonu-nun basina alirken kendi OSB-sini Torbali’nin bir turistik ala-nina KABACAKIRI’na getirir sokusturur; daha dogrusu sokar da (!) Torbali’nin giki bile çik-maz ve dahi bu kimseciklere koymaz-dokunmaz; is ödenek taksimine gelince “vergiyi kese-rim haaaa……” … Bu son kismi yok, sahi yaaa.. O yok da ne var?. Ne olacak ki?. Tabii ki de, tanidim seni ziplayan saç…
Torbali Belediyesi hayvan barinagi yapmis; fevkalade temiz ve modern barinak, dünya stan-dartlarindaymis ve Ha-san Belediyesinin ta-mamladigi 89 Beledi-yesi barinagindan sonra, R.Ismail Belediyesinin bu yaptigi ikinci bari-nakmis. Birileri, -kim-lerse Allah onlardan ga-ni gani razi olsun- bu belediyeyi, kedilerin de, köpeklerin de önümüz-deki ilk belediye seçim-lerinde oy kullanacaklarina inan-dirmislar; böylece de bu sahane hayvan barinagi Torbali’da kuruluvermis.. Dahasi Torbali’ya kazandirilivermis..Barinaktan yararlananlar, çesitli armaganlar-la Belediyeyi ziyaret etmisler ve R.I. Uygur’a tesekkürlerini sun-muslardir.. Ilk barinak yapilma-mis olsa da olur.. Bu sonuncusu yeter.. Neye mi yeter?. Neye olacak; elbette tanidim seni ziplayan saç demeye !..
(Kemal Sunal’dan da bir kara parantez..Ve O’nun has ifadesiyle: Caaanimm benim… Anlasildi sanirim…)